Feeds:
Yazılar
Yorumlar

cd-edited-by-gunes

Bu CD’yi Doğuma Hazırlık ve Doğum Sonrası Destek Merkezimiz DOUM‘un eğitimlerinde kullandığımız nefes çalışmalarından derledik.  CD’deki nefes çalışmalarını düzenli olarak dinleyip uygulayarak hem daha rahat bir hamilelik geçirebilir hem de daha kolay bir doğum için hazırlanabilirsiniz.

 

55 dakikalık bu ses CD’sinde 9 ayrı nefes çalışması var.

 

CD’yi hazırlayan ve seslendirenler:

Başak Kutlu Atay

Doğuma hazırlık eğitmeni, hamile yogası eğitmeni

Nur Sakallı

Doğum destekçisi (doula), doğuma hazırlık eğitmeni, hamile yogası ve anne-bebek yogası eğitmeni

 

CD İçerik

  1. Giriş
  2. Nefes farkındalığı
  3. Dönüşümlü nefes
  4. Anne ve bebek nefesi
  5. Gevşeme nefesi
  6. Pelvik taban çalışması
  7. Doğum nefesi
  8. Ikınma nefesi
  9. Derinleşme nefesi
  10. Derin gevşeme

Not: Bu CD yalnızca dinleyerek uygulama yapmaya yöneliktir.  Dolayısıyla görüntü içermez.

Ücret: 21TL

Email yoluyla sipariş vermek isterseniz karşı ödemeli olarak kargoya veriyoruz: do-um@do-um.com

Hamile Yogası DVDmiz ile de ilgilenebilirsiniz.

Hamile Yogası DVD

dvd-edited-by-gunes

Düzenli bir hamile yogası uygulaması ile hem daha rahat bir hamilelik geçirebilir hem de daha kolay bir doğuma hazırlanabilirsiniz.

 

115 dakikalık DVDnin içinde 75 dakikalık hamile yogası dersine ek olarak 5 adet kısa çalışma bulunmaktadır. Yoga dersini uygulayacak yeterli zamanınız olmadığı günlerde bu kısa çalışamalardan faydalanabilirsiniz:

Doğuma hazırlık amaçlı kalça çalışması

Doğuma ve sonrasına yönelik güçlendirici çalışma

Kesik ve yırtıkları önlemeye yönelik perine çalışması

Hamilelikte rahatlama ve emzirme dönemine hazırlık amaçlı omuz açıcı çalışma

Pilates topu ile günlük çalışma

 

Bu DVD’yi hazırlayan eğitmenler hem hamile yogası hem de doğum konusunda uzmanlaşmışlardır. Dolayısıyla çalışmalar hamilelik dönemine yönelik olduğu kadar bedenen ve zihnen doğuma ve anneliğe hazırlamanıza destek olacak şekilde hazırlanmıştır.

Hamile Yogası DVD

DVD’yi hazırlayan ve sunanlar:

Başak Kutlu Atay

Hamile yogası eğitmeni, doğuma hazırlık eğitmeni

 

Nur Sakallı

Hamile yogası eğitmeni, doula, doula eğiticisi, doğuma hazırlık eğitmeni

 

Sepin Sinanlıoğlu İnceer

Hamile yogası eğitmeni, farkındalıkla ebeveynlik (Aletha Solter) eğitmeni

 

Ücret: 32TL

Email yoluyla sipariş vermek isterseniz karşı ödemeli olarak kargoya veriyoruz: do-um@do-um.com

Hamilelik ve Doğumda Nefes Çalışmaları CDmiz ile de ilgilenebilirsiniz.

Can, Elif ve Utkan’ın Hikayesi

Blogumuzda hem DOUM ailelerinin hikayelerine hem diğer ailelerden gelen hikayelere, hem olumlu hem olumsuz, hem normal hem sezaryen doğum hikayelerine yer veriyoruz.  Bu nedenle hikayeleri aşağıdaki gibi kısaca işaretliyoruz.  Böylece hangilerini okumak istediğinize önceden karar verebilirsiniz.

39. haftada doğal doğum

Dr: Gülnihal Bülbül

Ebe: Özlem Karabulut

elif dogumGünlerden 19 Kasım 2015 Perşembe.

39+0 dayız.40.hafta başlamış. Takvim tahmini doğum tarihine 7 gün kaldığını gösteriyor.

Son haftayı oldukça aktif geçirdik eşimle, dışarıda kahvaltılar ettik, Kadıköy / Moda keyiflerimize devam ettik, doğumdan bir gün önce sinemaya bile gittik 🙂 Ertesi gün oğlumuzla kavuşacağımızı biz de bilmiyorduk ; ama artık bekliyorduk.

Oğlumla ” artık gelebilirsin oğlum, seni bekliyoruz ” şeklinde konuşuyordum.

38+6 ‘ da yani 18 Kasım Çarşamba akşamı saat 9 gibi nişanımın geldiğini fark ettim.Demek ki artık doğum yakın diye sevindim. Rahatladım…Artık kavuşma için hazır bekliyorduk. ( Son haftalarda bebeğinizle kavuşma isteğiniz en üst seviyeye ulaşıyor ve anne adayı sabırsızlanmaya başlıyor. Hepsi çok güzel, çok özel duygular… ) O akşam sevdiğim bir yazarın romanını okudum, gayet sakin ve huzurlu bir şekilde sabaha gözlerimi açtım.

Belimin arka kısmında kuyruk sokumuna doğru hafif ağrı hissettiğimi fark ettim.Saat 11.30′ da  doktorum Gülnihal Bülbül ile randevum vardı. Muayeneye gittiğimde açıklığın 1 cm olduğunu söyledi. Kaslarımı kastığımı ve kas spazmı yaşadığımı da ekledi. Belimdeki ağrı hissinin nedeni de buymuş. Eşimin yapabileceği, eğitimde de gördüğümüz bir masaj gösterdi. Bekleyeceğimizi söyledi. Akşam da olabilirmiş, bir iki gün de sürebilirmiş. esprili bir dille doğum ekibi için kek pişirmemi, günü güzel, sakin ve rahat bir şekilde geçirmemi tavsiye etti. ( Keki pişirebilseydim güzel olacaktı; ama keke konsantre olabilecek enerjim hiç olmadı eve gelince; ama pişirebilenler olduğunu da duymuştum eğitimde, ben yapamadım :))) )  Doktordan çıkınca eve yürümeye karar verdik.Doktorun muayenesi ile ev arası oldukça yakın, 15 dakika kadar sürüyor. Sabah kahvaltı etmemiştim.Nedense iştahım yoktu o gün. Eve yürürken yiyecek bir şeyler canım çekti. Paketin hazırlanmasını beklerken, ağrılar biraz daha hissedilir olmaya başlamıştı.Sanırım onlar dalgaydı 🙂 ( Evet, dalgaymış, o anlarda hiç anlayamadım : ) Ben yalnızca belime bir ağrı saplanıyor sonra geçiyor diye düşünüyordum ve hep daha şiddetli bir acı bekliyordum. Sanırım ondan da anlayamadım. ( Artık yazarken dalga yazacağım; ama o anlarda dalga olduğundan bir haberdim. Şuursuz doğuran Elif  modeli 🙂

Dalga geldikçe dalgaya konsantre oluyorsunuz içgüdüsel olarak, dalga geçtikçe hiçbir şey yokmuş gibi gündelik rutininize devam ediyorsunuz. Dalga sonrası müthiş bir rahatlama geliyor. ( Dayanılmayacak gibi bir durum asla söz konusu değil, tersine benim gibi  ” ne oluyor ? ” şeklinde dahi bulabilirsiniz kendinizi. )

Eve yürümemiz en az 1 saati buldu . Yollarda durup, dinlenerek, eşime yaslanarak, oturarak, eşimin belime masaj yaparak beni rahatlatmasıyla ancak eve gelebildim. O merdivenleri çıkmak da oldukça zorladı beni. 1 cm açıklık için bu kadarı fazla diye düşündüğümü hatırlıyorum . ( Açıklığın artmaya başladığını anlayamadım tabii . ) Bu sıralarda eşim beni doğurduğuma ikna etmeye çalışıyordu, ben kabul etmiyordum.” Hayır, daha şiddetli bir his gelecek ;daha zamanımız var ” diye düşünüyordum.

Eve gelince hemen yatağa uzandım.Uzanmak bana iyi geliyordu. Sessizlik, sakinlik… Dalga gelince kalkıp yürüyordum, lavaboya gidiyordum, eşimi çağırıp masaj yapmasını söylüyordum. ( O anların akıntısına öyle bir bırakmışım ki kendimi, doğurduğumu bu yüzden anlayamadım sanırım.Yaptığım her hareketi de içgüdüsel olarak yapıyordum, bir şey düşünmüyordum. Kas spazmım da var, bugün doğurmam ben diyordum kendi kendime. )

Rahatsızlık hissi biraz daha artınca küveti doldurduk, belime sıcak su tuttum. İyi geliyordu. İçgüdüsel olarak insan değişik hareketler yapıyor. Bana kedi pozisyonunda durmak çok iyi geldi. Hiçbir şey yiyip içemedim, iştahım tamamen kapanmıştı. Midem bulanıyordu; ama çıkaramıyordum. ( Şimdi yazarken gülüyorum, gerçekten nasıl anlayamamışım ben o anlarda . Eğitimde izlediğimiz videolardaki sürecin aynısı yaşıyormuşum. Canım eşim beni ikna etmek için çok çabaladı; ama nafile. Dediğim dedik bir haldeydim. )

Ara ara doktorumla ve doğum sürecinde bizim yanımızda olacak olan ebemiz Özlem Karabulut’la haberleşiyorum. Özlem’ e diyorum ki ” 1 cm açıklık için bu hissettiklerimin dozu biraz fazla gibi ? Bu şekilde giderse sanırım epidural taktırmak iyi olabilir . ( Oysa doğal doğum için hazırlamıştım kendimi, epidural sözünü ettiğim için kendime de kızıyorum bir yandan. O anlarda yani epidural isteğimin dile döküldüğü anlarda  Özlem de ” Pasif Fazda olduğumu, eğer çok zorlanırsam 4 cm açıklıkta Epidural alabileceğimi ; ama açıklığın 4 cm e ulaşmış olması gerektiğini” söylüyor. Eşim, ebemizi çağırmamızı söylüyordu sürekli; ama ben kendimi bir türlü doğurduğuma ikna edemedim, ta ki kasılmalar başlayana kadar…Hatta o zaman bile tam olarak ikna olmuş değildim. Hep daha dayanılmaz bir şey olacak, o daha olmadı diye beklediğimi hatırlıyorum. Oysa ki öyle bir şey yokmuş. Geçiş Fazını geçiriyormuşum o yazışmalar sırasında. Neredeyse bitmiş üstelik 🙂 Derken birden bir ıkınma hissi geldi, o an başka bir şey yapmak mümkün değil!!! Lavaboya koştum. Ikınma hissi gelince peş peşe 3 kez ıkınıyordum. Doktoruma ve ebeme durumu yazdım, doktorum hastaneye gidip Nst çektirmemi ve açıklığın kontrol edilmesini istedi. Ayaklanabilsem gideceğiz ama ne mümkün, ıkınma hissi beni esir almış. Özlem’ i eve çağırdım açıklığı kontrol etmesi için.(Sonunda çağırmam gerektiğine ikna olmuştum.) Ikınmalar sırasında bir ara kan gelmeye başladı. Doğurduğumu o zaman anladım.Birçok doğal doğum videosu izlemiştim ve kan geldiğinde bebek doğmaya yaklaşmış oluyordu.)Aktif Faz’daydım. Bebeğin hareketlerini hissetmediğim için endişelendim bir anda. Kan da gelince, Özlem; direkt hastaneye gitmemizi, kendisinin de hemen geleceğini söyledi. Saat 4 olmuş bu arada. Muayeneden beri 5 saat geçmiş. Evden apar topar çıktık, ne hazırladığımız hastane çantalarını aldık, ne poşetleri . Öylece çıktık gittik.Eşim de ben de doğumun o an olacağını sanmıyorduk hala! Ertesi gün olur diye düşünüyorduk. Hastaneye gideceğiz, ebe açıklık kontrolü yapacak, nst çekilecek, eve geleceğiz. Aklımızda bu düşünce var.Yolda yürürken bebeğin hareketini hissedip rahatladım.Taksi bulmak için yürürken de ıkınmaya devam ediyordum yollarda. Taksiyi de hemen bulamadık.Ikına ıkına taksi bekledim.Sonunda bir tane boş taksi bulabildik. ( İstanbul işte! ) Takside ıkınmaya devam ederken birden bir sıvının boşaldığını hissettim.Kan veya su diye düşündüm. Taksi şoförüne telefon geldi bu sırada, kendisi de panik olmuş olacak ki bizi hastaneye yetiştirmesi gerektiği ile ilgili bir şeyler söyledi hızlıca ve mümkün olan en çabuk şekilde hastaneye ulaştık. Trafik yoktu neyse ki gittiğimiz güzergahta. Yoksa takside doğurmam yüksek bir ihtimaldi.

Hastaneye varınca, doğumhaneye gideceğimizi söyledik.Beni o halde görünce hemen tekerlekli sandalye getirdiler. Doğumhaneye çıktık. Sezen Ebe yardımcı oldu. Direkt doğum masasına yattım.Açıklık kontrolü için muayene etti ve 8 cm civarında olduğunu söyledi.Doğum başlamış değil ; artık kavuşma anımız çok çok yakındı. Eşim de ben de çok şaşkındık. Ben açıklığın bu kadar kısa sürede artmış olmasından dolayı şaşkındım. Eşim de o an doğuruyor olduğumdan dolayı şaşkındı sanırım. Eve dönüp eşyaları alıp gelmek istedi o an ki panicle, ebemiz Özlem gelince yollamadı ; yoksa doğumu kaçıracaktı.

(Genellemeler herkese uymuyor, ilk doğumda açıklık artması için beklenir vs gibi … Zaten herkesin vücudu farklı, doğum da öngörülebilir bir durum değil, ne olacağını ancak o an anlayabiliyorsunuz . Ben çok kolay bir doğum yapacağıma inandım hamilelik süreci boyunca, eşim de aynı şeyi söylüyordu. Aksini hiç düşünmedim.Hep olumlu imgelemeler yaptım. Sütüm bol olacak, doğum kolay olacak, her şey güzel olacak şeklinde. Doğumdan hiç korkmadım, korkulacak bir yanı olduğunu hiç düşünmedim.Doğal bir süreç, neden korkulması gerekilsin ki ? Bedenimiz ve bebeğimiz ne yapacağını biliyor, biz sadece kendimizi akışa bırakacağız o kadar. Kesinlikle faydasını gördüğüme inanıyorum bu imgelemelerin. ) “Zihin neye inanırsa beden onu takip eder.” Eğitim’den beynime kazınan çok sevdiğim bir söz.Nefes egzersizini çok az kullandım evdeki süreç içerisinde pasif ve geçiş fazındayken. Kendi konsantrasyonum bana yeterli gelmişti o an için. Kendimi akışa bırakmıştım…İç sesime kulak verip iç sesimin beni yönlendirmesine izin verdim.

Kaldığımız yerden devam edelim . Hastaneye gittiğimizde gelen sıvının su olduğunu gördüm, hemen rengine bakmıştım.Şeffaf, rahatladım…Her şey yolundaydı, her şey istediğim gibi gelişiyordu. Doğuruyordum ve gerçekten anlamadan doğuruyordum.Herkesin sözünü ettiği, büyüklerin zor dediği doğum bu muydu yani! Ne diye korkutuyorsunuz ki anne adaylarını, doğum kola  doğum keyifli…Kimsenin sözüne bakmayın, kendinize güvenin.

Sezen Ebe çok iyi bir durumda olduğumu söyledi.10 dakika geçmedi, ebemiz Özlem geldi. İyi ki geldi, evde yan yana olamadık fazlarda ama onun varlığı beni rahatlatmaya yetti. Doğum ortamı çok sıcak, samimi ve içtendi.Doğumhane gibi değildi. Doğum masasına yatacağımı düşünmemiştim ama o an çok rahatlatıcı geldi.Ebemiz doktorumuzu aradı ve tam açıklık olduğunu söyledi üstelik bebeğin kafası +2 deymiş. Saçlarına dokunabileceğimi söyledi. Uzanıp dokundum, tarifi mümkün olmayan bir an, bir his… Bebeğime ilk kez dokunabiliyordum. Doktorum, ebemize tam yetki vermiş bu arada, İstanbul trafiğinde yetişememe ihtimali riski dolayısıyla. Hemen ulaşmaya çalışacağını söylemiş. 15 dakika kadar sonra doktorumuz da geldi. Oğlum bekledi doktorumuzu. Bu sırada ıkınmalar geldikçe ıkınıp diğer zamanlarda sohbet ediyorduk.Doğum hızlı ilerlediğinden içinde oksitosin olan serum taktılar, kanamayı kontrol etmesi için. Onun dışında ağrı kesici almadım. Tamamen doğal bir doğum oldu. İstediğimiz gibi oldu. Bu yüzden de ayrıca mutluyum. Hiçbir keşkem yok, bence olabilecek en iyi şekilde oldu. Dalgaları evde aşıp doğum başladığında hastaneye gitmek ve direkt doğumhaneye geçmek de çok iyi gelmişti. Özlem de doktorum Gülnihal Hanım da beni desteklediler doğum sırasında. Hayalini kurduğum doğumu yaşadım. Eşim yanımdaydı. Doktorum epizyotomiyi çok gerekli haller dışında açmıyor. Epizyotomi açılmadı. Doğumun kendi seyrinde ilerlemesi için fırsat verildi ki bu fırsatı size sağlayacak olan doğum ekibinin sayısı ne yazık ki oldukça az. Baş çıkarken önemsiz bir yanma hissim oldu. Yanma hissi gelince başın geldiğini kitaplardan okumuştum zaten. Birkaç ıkınmadan sonra oğlumun ağlama sesini duydum.Nasıl güzel bir duygu…Anlatmak mümkün değil…Göz yaşlarına boğulurum sanıyordum, hem eşim hem de kendim için ; ama şaşkınlık göz yaşlarımızı tutu  Hepimiz çok şaşkındık sanırım. Oğlumu kucağıma koydular he men  ben konuşmaya başlayınca, sesimi duyunca sustu, uzun uzun konuştum. Gözlerinin içine baktım. O anları unutamıyorum. Böyle bir mutluluk olamaz. Tarif edilebilecek bir şey değil. Hayatımda yaşadığım en inanılmaz anlardı. Oğlumuza 19 Kasım saat 17.40′ da kavuştuk, büyük bir aşkla bağlandık.

Ben oğlumla konuşurken, kavuşmuşken doktorum birkaç sıyrık dikiyordu. Hiç hissetmedim bile. Plasentanın doğumuyla da doğum sürecimiz sonlandı. Plasentayı da aldık eve getirdik. Uygun bir zamanda büyük bir saksıya gömeceğim.Kordonun kesilmesi için uzun süre beklendi. Atım durdu, ondan sonra eşim kesti kordonunu.

Yıkanmadı, eşimle de ten tene temas sağlandı. Kontrole götürülürken eşim de gitti yanında. İçeriye girememiş; ama beklemiş hemen yakında.

Doğumhaneden yürüyerek çıktım. Giyecek giysim olmadığı için hastane önlüğü giydim. Oğluma da hastaneden giysi verdiler. Spontanlıktan tam puan alabiliriz 🙂

Her işimi yapabildim doğumdan sonra, oğlumu emzirdim, altını değiştirdim, giysilerini değiştirdim, doğum bitince büyük bir rahatlama hissi de geliyor.

Gerek hastane ortamı ( Özel Göztepe Hastanesi ), gerek doktorum Gülnihal Bülbül, gerek ebemiz Özlem Karabulut, hepsi de ayrı ilgiliydi, ayrı yardımcıydı. Doğum ekibimiz mükemmeldi. Kalabalık yoktu, eşim, ben, Özlem, Gülnihal Hanım, Sezen Ebe o kadar. Doktorum, bebeğin doğumunun farklı olduğunu ve doğuma yaraşır bir çocuk olacağını düşündüğünü söyledi. Oğlum her anlamda çok güçlü bir bebekti .

Kısacası doğum asla korkulacak bir olay değil, doğal bir süreç, doğum keyifli…doğum güzel…Oğlumun boynunda kordon olduğu için doğum boyunca nst ye bağlı kaldım. Arada ben de kontrol ettim, ekrandan .

Tıbbi bir zorunluluk olmadıkça her bebeğin ve annenin hakkı diye düşünüyorum normal doğum. Kendimize güvenirsek bedenimiz ve bebeğimiz ne yapması gerektiğini biliyor. Anne adayı yalnızca ıkınıyor, inanın başka hiçbir şey yok. Ikınma hissi gelince zaten istemsiz ıkınıyosunuz.

Doğumdan sonra hastane ekibi beni bu kadar kolay doğurduğum için tebrik etti. Hızlı ilerleyen, kolay, doğal, güzel bir doğum oldu . Ağrı eşiğimin yüksek olduğunu söylediler bence hamilelik sürecinde yaptığım imgelemelerin etkisi büyük oldu.

Eğitimin çok faydası olduğuna inanıyorum. İyi ki katılmışım.

Herkes için güzel bir anı oldu, en çok bizim için tabii…İkimizden Bir Parça Can’ım oğlumuza kavuştuk.

Hayatımızın en unutulmaz anı oldu.

www.ikimizdenbirparca.com

Doğmamış Bebekle İletişim

Robyn Sheldon’la söyleşimin HT Hayat’ta yayınlanan versiyonu için tıklayın…

Robyn Sheldon doğumda

İki hamileliğimde de karnımdaki bebeklerimle güçlü bir iletişim içindeydim.  İki seferde de hamile kaldığımı anında farketmiştim.  Ultrasonda görüntülemeye ihtiyaç duymadan ilk seferinde kızım olacağını, ikincisinde oğlum olacağını biliyordum.  Tahmin etmiyordum, büyük bir kesinlikle biliyordum.  Zaten hamilelikle iyice artmış ve canlanmış olan rüyalarımda onları defalarca gördüm.  Zamanı geldiğinde bana isimlerini de söylediler. Ne isim koyalım diye düşünmedim hiç. Bir an içimde, bütün hücrelerimde hissediverdim isimlerinin ne olduğunu. Tane Tane’ydi, Kayra Kayra’ydı. Başka da bir ihtimal yoktu. Bu bağı öylesine güçlü hissediyordum ki bazen şimdiki bağımız bile bu kadar kuvvetli değil mi acaba diye sorguluyorum kendimi.

Velhasıl doğmamış bebekle ruhsal bağlantı benim için çok gerçek ve bir o kadar da heyecan verici bir konu.  Bu nedenle aynı tutkuyu paylaşan ve bu konuyu doğum profesyonellerine, bebek bekleyenlere, bebek isteyenlere öğretmek için dünyayı dolaşan Robyn Sheldon’ın Nisan sonundaki İstanbul seyahati konusunda çok heyecanlıyım. Tecrübeli ebe, doula eğitmeni ve meditasyon uygulayıcısı Robyn 24-26 Nisan 2015 tarihleri arasında DOUM’da Ruhsal Birleşme Kolaylaştırıcılık Eğitimi’ne giriş çalışması yapacak.

Robyn’e doğmamış bebekle ruhsal bağlantı hakkıında sorular sordum.

-Anneyle doğmamış bebeği arasındaki ruhsal bağlantı nedir?

Anneler ile doğmuş, doğmamış, hatta henüz yaratılmamış bebekleri ruhsal düzlemde bağlantı kurabilirler. Ruhsal bağlanma çalışmaları bu bağlantıyı kolaylaştırmak için yapılır. Çalışma sırasında ebeveynler kendi içsel bilgeliklerine bağlanabilecekleri ve böylelikle bebeklerinin ruhsal özünü ve bilgeliğini hissetmeye başlayabilecekleri rahat ve meditatif bir zihinsel alana doğru yönlendirilirler.

Roby

Robyn Sheldon

Bebekle iletişimin birçok yolu var. Ebeveynlerin birçoğu karnında büyüyen bebeğin varlığının farkında olur, onunla konuşur ve sıklıkla ona dokunur. Ruhsal bağlantı öğrencilerimden Rose, bebeklerini rahmine yerleştikleri andan itibaren hissedebiliyor, cinsiyetlerini, ihtiyaçlarını, isimlerini, dünyaya geliş nedenlerini biliyor, annelerinden ne istediklerini anlıyor. Ruhsal bağlantı çalışması yaparak bu bağı daha da kuvvetlendiriyor. Ebeveynlerin birçoğu bebekleriyle benzer bir bağ hissetmek istedikleri için bu çalışmalara geliyor. Bazı ebeveynler ise yalnız bebeklerini biraz daha fazla hissetmek, ona biraz daha odaklanmak için geliyor. Onlar için bu çalışma karınlarındaki bebeği daha gerçek kılıyor.

-Doğumdan sonra veya büyürken bu bağın bebeğe nasıl bir faydası var?

Ebeveynler bir kez çocuklarının ruhsal bilgeliğini farkedince, onu yardıma ihtiyacı olan bir bebek olarak görmekten vazgeçiyor. Aksine onu, kendi yaşam yolu ve amacı olan, kendilerine denk bir birey olarak görmeye başlıyorlar. Görevlerinin onu değiştirmek değil, desteklemek olduğunu anlıyorlar. Bu, anne-babaların çocuklarını nasıl gördüklerini ve onu nasıl yetiştirdiklerini temelden değiştiriyor. Bir bebeği gerçekte olduğu gibi gördüğünüz zaman, doğumdan gelen, hakiki özelliklerini koruması daha kolay oluyor.

-Bir ebe olarak çalışırken ruhsal bağlanmadan nasıl  faydalanıyorsunuz?

Anneleri ve eşlerini doğum boyunca bebekleriyle derin bağlantıda kalmaları için yüreklendiririm.  Bebeğin ikamet ettiği üst bilince bağlanabilen anne, daha rahat doğum yapar. Öyle görülüyor ki doğum sırasında anne-babaları onlarla bağlantıda kalırsa, bu bebeklere de fazlasıyla yardımcı oluyor. Bu şekilde, normal şartlarda bebekler için oldukça huzursuz edici olabilen sezaryen doğumlarda bile, tıpkı en sakin ve kolay doğal doğumla dünyaya gelmiş gibi sükunet içinde doğan bebekler gördüm.

-Şahit olduğunuz ilginç hikayeler var mı?

Kitabımda da bahsettiğim bebek Michael’ın anne karnındayken kalbinde delik olduğu tesbit edilmişti. Ruhsal bağlanma çalışmalarımızdan birinde, Michael o deliğin oluşmasına neden olan duygusal travmadan bahsetti ve ebeveynlerinin bu enerjiyi temizlemesi durumunda iyileşeceğine dair söz verdi. 6 hafta sonraki ultrasonda Michael’ın kalbi iyileşmişti.

Anne-babalardan sıklıkla duyduğum şey, bebeklerinin doğdukları zaman ruhsal bağlantı çalışmalarında hissettikleri bebeklere çok benzedikleri. Çalışma sırasında bebeklerini yalnızca sembolik olarak görsellemiş de olsalar doğduktan sonra bu benzerliği farkedebiliyorlar. Mesela, doğmamış bebeklerini cin gibi, minik, hareketli, bol bol gülümseyen bir melek olarak tarif eden annenin bebeği doğduğunda veya 2-3 yaşına geldiğinde aynen öyle görünebiliyor.

Kimi zaman bebekler anne babalarından çözülmemiş meselelerini çözüme kavuşturmalarını isterler.  Mesela bir bebek babasının kendi doğumundan beri taşıdığı ve ardı ardına gelen ayrılıklara sebep olarak hayatını ele geçiren ayrılık korkusu üzerinde çalışması istemişti. Başka bir bebek, çok hareketli ve yorucu bir hayat tarzı olan annesinin yogaya başlamasını, hayatına rahatlama getirmesini istemişti. Bebekler anne-babalarını farklı farklı şekillerde yönlendiriyorlar. Ancak bazen çalışma çok basit, yalnızca gelen ruhun güzelliğine dokunmaktan ibaret oluyor. En etkili çalışmalar da aslında bunlar olabiliyor.

Robyn Sheldon doğumdan sonra anne ve bebekle çalışıyor

Robyn Sheldon doğumdan sonra anne ve bebekle çalışıyor

-Medikalize doğumların hakim olduğu ortamlarda anneler ruhsal bağlantıdan nasıl faydalanabilirler

Bu tarz doğum ortamlarında ruhsal bağlantı özellikle faydalı bir araç. Çünkü etraflarında ne yaşanırsa yaşansın, bebeklerine ruhsal seviyede bağlı kalarak, anneler kendileri için kutsal bir doğum alanı yaratabilirler. Olur da bebek doğumdan sonra küvezde kalmak zorunda kalırsa, aktif görselleme yönetmleriyle ebeveynler bebekleriyle bu bağlantıyı sürdürebilir. Böylece bebeklerinin yaşayabileceği ayrılık kaygısını hafifletebilirler.

-Ruhsal bağlantı kolaylaştırıcıları ailelere nasıl destek verirler?

Kolaylaştırıcının görevi, ebeveynlerin yargısız şekilde kendi iç bilgeliklerini takip edebilecekleri, güvenli, kutsal bir alan yaratmaktır.  Dolayısıyla kolaylaştırıcının çok sakin ve destekleyici olması gerekir. Bu sağlandıktan sonra çalışma zaten kendi kendine gerçekleşiyor. Çalışmada anne babalar kendi yüksek benliklerine veya içsel bilgeliklerine bağlanır.  Bu bağlantı da onlara bebekleriyle nasıl bağlantıya geçeceklerini gösterir.

-Ruhsal bağlanma kolaylaştırıcılık eğitimi nasıl bir eğitim?

Bu 18 aya yayılan derin bir kişisel gelişim yolculuğu. Ruhsal bağlantının mümkün olduğu sağlam bir alan sunabilmek için kolaylaştırıcının öncelikle kişisel meseleleri ile uğraşmış olması gerekiyor. Bu nedenle eğitimin büyük çoğunluğu kendi meselelerimizi temizlemekten, kişisel gelişimden ibaret.  İstanbul’a geldiğim zaman bu eğitime giriş niteliğinde bir çalışma sunacağım.

Robyn Sheldon 2015 içerisinde DOUMda iki tane eğitim verecek:

Ruhsal Bağlantı Kolaylaştırıcılık Eğitimine Giriş 24-26 Nisan 2015

Doula (Doğum Destekçisi Eğitimi) 29 Ağustos-5 Eylül 2015

Başak Kutlu Atay

Doğum hazırlık ve hamile yogası eğitmeni

www.do-um.com

Doğum tatlı birşey değildir

Doğum tatlı birşey değildir. Bir insanın başına gelebilecek en yoğun deneyimdir. Eğer onunla savaşırsan bitersin.

Mistikler fazla enerjiyle sarhoş olmaktan baseder ya. Kadında kasılmaları içinde tutmaya çalışmak veya sancı çekmek yerine, doğum fırtınasını aynen böyle yaşayabilir.

-Leboyer

Kayra doğum - Leboyer

Ücretsiz Doula Hizmeti

iStock_000016559829XSmallDOUM her sene İçsel Doğum Doula Eğitimine ev sahipliği yapıyor.  Bu eğitimin ardından ve eğitim süresince her doulanın belirli bir sayıda doğuma ücretsiz olarak destek vermesi gerekiyor.

Şu anda 4. dönem doulalarımıza şanslı gebeler arıyoruz!  Eğer doğumunuza ücretsiz olarak katılacak bir doula ile tanışmak istiyorsanız bize yazın: do-um@do-um.com.  Lütfen emailinizde aşağıdaki bilgilere de yer verin:

-Beklenen doğum tarihiniz

-Yaşadığınız semt (Şu anda sadece İstanbul içinde)

-Doğum yapmayı planladığınız hastane

-Doktorunuzun ismi

-İletişim numarası

Beklenen doğum tarihiniz civarında müsait bir doulamız olup olmadığına dair size en yakın sürede geri döneceğiz.

“Doula kimdir, ne yapar?” merak ediyorsanız tıklayın…

5. dönem İçsel Doğum doulaları eğitime başladı.

5. dönem İçsel Doğum doulaları eğitime başladı.

“Tanımadığım biri doğumumda bana nasıl destek olabilir?  Rahat hissedebilir miyim?” gibi endişeleriniz varsa merak etmeyin doğumdan önce doulanız lie vakit geçirmek için bolca zamanınız olacak.  Doğumunuzda bulunacak kişilerle rahat hissetmeniz çok önemli.  Dolayısıyla doula adayınızın doğumunuzda bulunmasını isteyip istemediğinize onunla tanıştıktan sonra karar verebilirsiniz.

Ali, İpek, Tuba ve Armağan’ın Doğumu

Blogumuzda hem DOUM ailelerinin hikayelerine hem diğer ailelerden gelen hikayelere, hem olumlu hem olumsuz, hem normal hem sezaryen doğum hikayelerine yer veriyoruz.  Bu nedenle hikayeleri aşağıdaki gibi kısaca işaretliyoruz.  Böylece hangilerini okumak istediğinize önceden karar verebilirsiniz.

Öğrenci doula desteğiyle 42. haftada sezaryen doğum, SSVD denemesi

Doula: Linet Morhayım

DOUM ailesi: Evet

tuba ve bebegiMerhaba,
Sizin sayenizde 2.doğumumu Linet Morhayım eşliğinde Maslak Acıbadem’de yaptım. İlk bebeğim yan döndüğünden sezaryen olmak zorunda kalmıştım. Halbuki 38 hafta boyunca haftada 4-5 yüzmüş, egzersiz yapmış ve psikolojik olarak hazırlanmıştım. Bir hayalkırıklığı idi benim için ama epidural sezaryenle kızımı Ocak 2012’de kucağıma sağlıkla almıştım.Bu defa yine en bastan normal doguma hazırlandım. 42 hafta dolana kadar bekledim. Linet hanım olmasa bu 42 afta kesinlikle zor geçerdi. 36. haftamda taşındım mesela, hep beni sakinkeştirdi. Yavaşlamama yardımcı oldu. Son haftamda her gün gevşeme egzersizleri yaptırdı. Her zorlandığımda bana şifa oldu, moral verdi çünkü az kilo almama rağmen son haftalar bedenimi zorluyordu. Siyatik ve reflü dışında pek bir şikayetim yoktu.

Yine de önemli olan ona ne zaman ihtiyaç duysam ulaşabildim. Bana kısa bir form doldurttu ve o formla kendi durumuma olan farkındalığım arttı ve nelere karşılaşacağıma dair anlayışım gelişti. O olmasa sükunet içinde hastaneye varamazdım. Beni hep yüreklendirdi fakat oğlum gelmemekte direndi. 42 hafta biterken sabah hastaneye gittik. O eşim ve ben. Hastanede rahim gevşemesi için hap verdiler. Küçük kasılmalar başladı ama saat 15:00’e kadar açılma gerçekleşmedi. Doğum üzerine konuştuk, egzersiz yaptık. Linet Hanım eşime masaj noktalarını öğretti. O da bana yardımcı oldu. Saat 15:00 oldugunda açılma olmaz ise sezaryen gerektiğini söylediler. Bebeğim büyükmüş ve başı rahimağzına baskı yapamıyormuş. tüm gün sadece 4,5 cm açılmışım. Bu benim için büyük hayalkırıklığı idi. O kadar üzüldüm ki nişan geldi. Ardından şiddetli bir sancı silsilesi ile doğumun aktif fazı başladı. Suyum da 3 seferde geldi. Tüm bunlar olup biterken Linet Hanım, derin nefes almamı, rahat edeceğim pozisyonu bulabileceğimi ve sakinleşmemi söylüyordu. Suyum gelse de rahat ol, bunlar normal, iyi işaretler dedi. Her bir sancı beni oğluma yaklaştırıyordu, bana bunu hatırlatıyordu. Sancılar 1 dakika ara ile geliyordu ve ben oturamıyor, yatamıyor, konuşamıyordum. Pilates topunda oturmayı deniyordum. Beni yine de ameliyathaneye aldılar. Ikınma hissim var mı diye sordular, yok dedim. (keşke var mı deseydim? ama yoktu 😦 dürüst olmak gerekirse) son defa açıklığımı kontrol etti doktorum. Bu çok canımı yakan bir durumdu ama “hala açılmamış” dedi. “Risk görüyorum ve bekleyemem” dedi. Maalesef spinal anastezi ile bebeği çıkardılar. 4 kilo 100 gr bir oğlan, sağlıklı, toparlak suratlı ve huzurlu bir oğlan. Düşününce ve göz önüne getirince hala gözlerim doluyor. İki bebeğimi de normal doğurmak çok istedim. Ne ağrı ne korku, hiçbirine yenilmedim ama bir şekilde olmadı. Linet Hanım, bu ruh halime de destek oldu. Doğumdan sonra beni hep kontrol etti. Ne zaman aklıma gelip gözyaşlarına boğulsam, bana ne kadar şanslı olduğumu, ihtiyacım olan herseye sahip olduğumu, oğlum ve benim sağlıklı olduğumu hatırlattı. Hala da hatırlatıyor. Dikişlerime nasıl bakmam gerektiğini, beslenmemi, göğüslerime bakımı. 

Benim için şifa oldu kendisi, yaşam boyu görüşeceğim big dost, bir anne kazandım. Ben doğumda annemi istemedim, kalabalık istemedim ama biri lazımdı. Eşimin deneyimi yoktu ama gayreti vardı, bana olan şefkati. Linet Hanım aralarda bizi yalnız bırakarak güçlenmemizi teşvik etti. Kısacası nerede olacağını ve olmayacağını hepsini çok güzel ayarladı. İhtiyacım olan desteği gördüm. Do-um’a bu destek için çok teşekkür ederim. Linet Hanım’a da sizin nezdinizde bir defa daha teşekkür ederim.Tuba

Normal doğum yapmak isteyen ancak bu süreçte o veya bu şekilde doktorları tarafından sezaryen doğuma yönlendirilen kadınlar; doğal doğum yapmak isteyen ama kendilerine yardımcı olacak doktoru bulmakta zorlanan kadınlar; SSVD (sezaryen sonrası vajinal doğum) yapmak isteyen, bunun için kapı kapı doktor/hastane dolaşan kadınlar; doğum sırasında gereksiz müdahalelere maruz kalan, sonunda sezaryen olan kadınlar… Kısacası biz, bir sürü kadın, doktorlara kızıyoruz.  ‘Parayı düşünüyorlar, zaman harcamak istemiyorlar, kendilerini ne zannediyorlar?’ diyoruz.  Evet, bunları diyoruz.  Ve elbette sezaryen oranlarının bu kadar yüksek olmasında doktorların yönlendirmesi etkili.  Kadın doğum uzmanlarımızın kadınların büyük bir kısmını sezaryen doğuma yönlendirmesinin bir sürü olası nedeni var.

look mature male surgeon in medical maskEvet, doktorların bir kısmı planlı sezaryenler ile günlerini daha iyi planlayabiliyor, daha az zamanda daha çok doğum yaptırabiliyor, daha fazla kazanabiliyorlar.  Evet, planlı sezaryen onlar için çoğu zaman daha kolay.  Eve ne zaman döneceklerini biliyorlar, rahatça tatile çıkıyorlar, vs vs.  Ve evet bazı doktorlar kadınları sonunda sezaryene yönlendireceklerini bildikleri halde bu konuda dürüst davranmıyor, son ana kadar normal doğumu destekleyeceklermiş gibi yapıyorlar.  Ve bütün bunların savunulacak bir tarafı yok.

Ancak doktorların sezaryen tercih etme sebeplerinin birçoğu ‘kötü niyetli’ değil.  En azından bazıları anlaşılabilir:

-Olmayı, durmayı, beklemeyi değil; yapmayı tercih ediyorlar.  Ama bu günümüzde hepimizin sorunu, durumu.  Yalnızca doktorların değil.  Belki mesleki deformasyon ile doktorlarda bir miktar daha fazla bulunuyor olabilir.

-Hepimiz gibi onlar da belirsizliği sevmiyorlar.  Normal doğum ise belirsizliğin ta kendisi!  Oysa bir ameliyatın kontrol altında tutulması nispeten daha kolay.

-Karşılarındaki kadının/ailenin bilgisine, kararlılığına, kendi doğumunun sorumluluğunu paylaşacağına inanmıyorlar.

-‘Neden sezaryen yapmadın?’ sorusunu duymak istemiyor, kendilerini malpraktis davalarına karşı korumak istiyorlar.

Ve baktığımızda aynı doktorlar, kendileri hamile kaldıklarında veya eşlerinin, kızlarının doğumları için de sezaryen doğumu tercih ediyorlar. Baştan sezaryen doğuma karar vermiş olan, normal doğumdan korkan birçok kadına sorduğunuzda doktor olan aile dostu, akrabası vs. kendisine sezaryen doğum tavsiye etmiş oluyor.  Yani sezaryen doğumun gerçekten ‘daha iyi’, ‘daha güvenli’ olduğuna inanıyorlar.  Meslekleri ve eğitimleri nedeniyle  riske odaklı oluyor ve belki anne ve bebeğin hayatta kalma oranı onlar için en önemli ve hatta tek faktör haline geliyor.

Bu da anlaşılabilir.  Ancak kabul edilebilir değil.  Evet, sağlıklı anne, sağlıklı bebek çok önemli.  Ancak önemli olan tek şey bu değil.  Doğumun nasıl gerçekleştiği de önemli ve bunun hem annenin hem de bebeğim fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerindeki etkileri büyük (bu etkiler başka bir yazının konusu).  Sağlık çalışanları olarak insana bir bütün olarak bakmayı öğrenmek doktorların da sorumluluğu.

Elbette ve malesef bir de kadın-erkek meselesi var.  Doktorlarımızın çoğu erkek ve doğum ‘erkek’ dünya tarafından kontrol ediliyor.  Kadın kısmına bırakılmayacak kadar önemli bir konu.  Ve tabii bu da başka bir yazının konusu… 🙂

art of giving birthBütün bunlar şimdiye kadar dikkatimi çekenlerdi.  Şimdilerde Fredrick Leboyer’in The Art of Giving Birth adlı kitabını okuyorum.  Ve şimdiye kadar çok da fazla kafa yormadığım birşey ile karşılaştım.  Doktorların kendi doğum travmaları.  Doğum yapacak kadınların kendi doğumları ile yüzleşmeleri, çalışmalarından hep bahsediyoruz.  Doğumun cinsellikle ve sağlık çalışanlarının kendi cinsellikleriyle ilişkisine de daha önce değinmiştim ama bu yeni.

Şöyle diyor Leboyer:

“Burada önemli bir soru var:  Doktorlar neden böyle davranıyor?  Paranın çekiciliği mi?  Doğumda başrol oyuncusu mu olmak istiyorlar? Evet, kimi zaman.  Ama bunlar en önemli etkenler değil.  Bunlardan çok daha büyük oranda, doğumun risklerle dolu olduğuna inanıyorlar.

Bu yanlış inanç nereden kaynaklanıyor?  Bu, kadın doğum uzmanlarının, kendilerinin travmatik şekillerde dünyaya gelmiş olduğu gerçekliğine dayanıyor. Hayatlarının bu sevimsiz başlangıcının bilinçaltındaki hatırası varlıklarının en derin katmanlarına kazınmış ve onları yaralarının acılarını oldukça takıntılı bir şekilde tekrar tekrar yaşamalarını sağlayacak kariyeri seçmeye yönlendirmiştir.”

Hımmm.  İddialı.  Çok sert.  Tam Leboyer.  Hem çok hassas, yumuşacık.  Hem de her satırında tokatlıyor insanı.  Kıvılcımlar yakıyor.  Kimbilir kaç kadın Birth Without Violence‘ı okuduktan sonra doğumuna, bebeğine sahip çıktı?  Kaç kadın Leboyer’in satırlarıyla ebe olmaya karar verdi?

Bu satırlar da bir kıvılcım yaktı içimde.  Dünyayı güzel doğumlar iyileştirecek.  Doğumlarımızı güzelleştirmek için doktorlarımızı da iyileştirmeliyiz…

Başak Kutlu Atay

http://www.do-um.com

Kayra, Başak ve Alp’in Doğum Hikayesi

Blogumuzda hem DOUM ailelerinin hikayelerine hem diğer ailelerden gelen hikayelere, hem olumlu hem olumsuz, hem normal hem sezaryen doğum hikayelerine yer veriyoruz.  Bu nedenle hikayeleri aşağıdaki gibi kısaca işaretliyoruz.  Böylece hangilerini okumak istediğinize önceden karar verebilirsiniz.

43. haftada ebe ile normal ama zor doğum.  İkinci bebek

Doula: Nur Sakallı

DOUM ailesi: Evet

Kayra doğum

İlk doğumumdan  hemen birkaç gün sonra doğum hikayemi yazmaya koyulmuştum.  Kendimi o kadar gururlu o kadar güçlü hissediyordum ki hem bunu paylaşmak istiyordum hem de benim daha önce doğum hikayelerinde aramış olduğum ‘Bak o yapmış, ben de yapabilirim’ hissini birilerine sunabilmek. Sırf doğum anını yeniden yaşayabilmek için bir çocuk daha doğurmaya hazırdım!

Oysa ikinci hikayemi yazmaya başlayabilmem için iki, bitirebilmem için ise aradan tam bir sene geçmesi gerekti.  Bu doğumum da ilki gibi beni derinden değiştirdi, dönüştürdü, biliyordum.  Ama olanları tam olarak anlamlandıramıyor, hikayemi nasıl anlatsam bilemiyordum.  Bebeğimle ikinci ayım bittiği sırada takip ettiğim doğumla ilgili facebook sayfalarından birinde kayıp yaşayan anneler hikayelerini paylaşmaya davet edilmişti.  Onların resimlerine bakıp, hikayelerini okurken derin bir bağ hissettim her biriyle.  Ve yaşadığım deneyim içimde bir yerlere biraz daha yerleşti.

Dikkat.  Bu hikaye artısıyla eksisiyle, doğal ama zor bir doğum hikayesi.  Bebek bekliyorsanız, ilham arıyorsanız belki ilk doğum hikayemi okumayı tercih edebilirsiniz…

 Aradan yaklaşık iki sene geçtikten sonra ikinci çocuğumuza hamile kaldım.  Bu sefer farklı bir ülkedeydim.  Doğal doğumun norm, her annenin bir ebesinin olduğu Almanya’da.  Evde doğumlar da yaygındı.  Tabii ben de evde, suda bir doğum hayal ettim.  Yanımda eşim, kızım, ebem olacak, doulam Nur İstanbul’dan gelecekti.  Tanıştığım bütün ebelerin de beklediği gibi birkaç saat sonunda birkaç ıkınmayla kolayca doğuracaktım oğlumu.

Doğumda bulunan insanların enerjisinin doğumu nasıl etkilediğini biliyorum.  Bu yüzden doğumumda kimlerin bulunacağı konusunda hassastım.  Ebemde karar kılana kadar beş farklı ebeyle tanıştım.  Hamileliğim boyunca bir kontrol için doktoruma gittiysem diğeri için ebem eve geldi.  Bu zamanı yine geçen seferki gibi keyifli, tadını çıkararak ve yeni bebeğime hazırlanarak geçirmeye çalıştım.  Zaten bir çocuğum olduğu için kendime ilk seferki kadar zaman ayıramasam da yine de hamilelik dönemime birçok keyifli şey sığdırmayı başardım.  Yoga yaptım, eşimle havuzda rahatlama amaçlı aquabalancing derslerine katıldım, doğuma hazırlık dersine katıldım, sık sık masaj yaptırdım, ebemle ses çalışmaları dahil farklı şeyler denedim.

Yine sağlıklı ve rahat bir hamilelik geçiriyordum ki 36. haftamda merdivenlerden düşerek iki bileğimi birden sakatladım.  Bu kaza benim için çok ani ve korkutucu olmuştu.  Ambulanslar, hastane ziyaretleri derken ertesi günkü ultrasonda bebeğim ters dönmüştü. Yaşadığım korku onu da etkilemişti.

Tekrar başaşağı dönmesi için çeşit çeşit yöntem denerken (fiziksel egzersizler, meditasyonlar, telkinler, vs.) bebeğimin nasıl olsa döneceğine ve bileklerimin zamanında iyileşeceğine inanıyor ve evde hayal ettiğim doğuma hazırlanmaya devam ediyordum.  Ebemin verdiği ev doğumu listesindeki malzemelerin alınması, gerekli olması durumda hangi hastaneye, nasıl gidileceğinin pratiği, kızımın evde doğuma hazırlanması vs. vs… Bir yandan da aslında kazayla birlikte birşeyler değişmiş, bebeğimin de huzuru kaçmıştı.  Cdler dinleyerek fiziksel egzersizler yaparak başaşağı dömesine yardım ediyor sonra sabah uyandığımda onu tekrar popo üzeri otururken buluyordum.  Her ne kadar bunu problem etmemeye çalışsam da döndü mü, dönmedi mi derken artık günlerim o kadar huzurlu geçmemeye başlamıştı.

Doğum zamanı geldiğinde bebeğim ters olursa doğum yapabileceğim bir hastane vardı.  Doğal uygulamaları ile bütün ülkede tanınan bu hastanenin yakınında olduğum için çok şanslıydım.  Herhangi bir nedenle hastanede doğurmam gerekirse diye zaten önceden bu hastaneyi görmek amacıyla tanışma akşamlarına gitmiştik.  Türkiye şartlarına göre rüya gibi bir yerdi.  Doğumhaneleri ev ortamı sunan odalardan oluşuyordu.  Odalarda rahat yataklar, minderler, yerlerde matlar, asılmak için duvarlardan sarkan ipler, çömelerek doğurmaya destek olmak için doğum tabureleri, kocaman küvetler…Hem ters hem de geç gelen bebeklerin çoğu burada doğal doğum imkanı buluyordu.  Doğuma ebeler katılıyor, tıbbi bir müdahale gerekmedikçe doktorlar karışmıyordu.  Bebekler annelerinden hiç ayrılmıyor, ailenin izni olmadan hiç bir müdahele yapılmıyordu.  Hastaneyi görünce için rahat etmişti.  Tamam demiştim, eğer gerekirse burada herhangi bir ebe ile doğum yapabilirim.

Beklenen doğum tarihim geldi, geçti.  Bırakın doğum pozisyonuna yerleşmeyi benim bebeğim hala bir düz bir ters dönmeye devam ediyordu.  Hala çok fazla amniyotik sıvım vardı ve bebeğim rahatça hareket edebiliyordu.  Doğum da bir türlü başlamıyordu. Sonunda  41. haftada başaşağı döndü ve öyle kaldı.  Ama başı hala çok yukardaydı.  Hem ebemin muayenelerinden hem de ultrasondan dört kilonun üzerinde büyük bir bebek olduğu anlaşılıyordu.  Kızımı 42. haftada, beklenen doğum tarihinden 12 gün sonra doğurmuştum.  Hamile olmayı seviyorum.  Herhalde o yüzden oğlumun da oldukça geç doğacağını biliyordum, acele etmiyordum.  42. haftamın ortalarında çekilen bir NSTde ebem bebeğin kalp atışlarından memnun olmadı.  Bunun üzerine bir de kar fırtınası eklenip acil durumda hastaneye ulaşım imkanımız kısıtlanınca beraberce evde doğumdan vazgeçtik.  NST sonuçlarını paylaşmak ve hastanede doğumu konuşmak için hastanenin yolunu tuttuk.

Almanya’da beklenen doğum tarihini 12 gün geçince artık hastaneye yatmanızı istiyorlar.  Doğal doğumu destekleyen bu hastanenin doktorları doğumu suni yollarla başlatmayı teklif etmedi.  Ama sık sık kalp atışlarını kontrol edebilmek için hastanede kalmaya başlamamı istediler.  Böylece hastaneye yerleşip doğumu orada beklemeye başladım.  Yanımda kimse kalamıyordu, kızımdan ilk defa bu kadar süre ayrı kalıyordum, rahatlayarak geçirmem gereken son günleri büyük bölümünü NSTye bağlanarak, yabancı bir ülkede, tanımadığım biriyle oda paylaşarak, hastanede geçiriyordum.  Artık pek de rahat sayılmazdım.  Her gece hafif hafif başlayan kontraksiyonlar yüzünde o gece doğuracağımı düşünerek yatıyor, sabaha uyandığımda birşey olmadığı için hayal kırıklığına uğruyordum.

14. günün sabahında az miktarda oksitosin vererek NST ile bebeğin tepkisine baktılar.  15. günde doğumu başlatmayı önereceklerdi.  Bu test sayesinde bebeğin suni sancıya dayanıp dayanamayacağına bakıyorlar.  Test olumlu geçti.  Çok ufak miktarda da olsa aldığım oksitosin sanırım birşeyleri tetikledi.  Ve gün boyunca minik minik kasılmalarım oldu.  Doğumun artık o gün başlayacağını hissediyordum.  Alp’i o akşam eve göndermedim.  Zaten akşamüstü 6-7 gibi kasılmalar sanki bir düzene girmişti.  Akşam 9da yine bir NST randevusu için doğumhanede olmam gerekiyordu.  Doğumhaneye gidip doğumun başladığını haber vermek için acele etmedik.  Alple yemek yedik, biraz dinlendik.  9da doğumhaneye gidip durumu haber verdiğimizde doğum odalarından birine yerleşebileceğimizi söylediler.  O gece tesadüfen doğumhane rahattı.  Bir önceki gece aynı saatlerde NST çektirirken belki 6 anne adayı doğum yaptı, kimilerini odamız yok, biraz daha dolaşıp gelin diye geri çevirdiler….Bu güzel odalardan birine yerleşip doğumu beklemeye başladık.  Kasılmaları henüz nefeslerle atlatabiliyordum.  Birkaç saat sonra şiddet artınca doulamız Nur’u da çağırdık.  Nur İstanbul’dan gelmiş, sağolsun haftalardır bizim evde kalıyor, geciken doğumumu bekliyordu…Nur geldikten sonra da benzer şekilde devam ettik.  Karanlıkta nefes, masaj ve TENS makinesi…  Bu makineyi önceki doğumda da kullanmış, çok faydasını görmüştüm.  Ebeler bizi odamızda yalnız bırakıyor, iki saatte bir gelip NST ile kalp atışlarını takip ediyorlardı.  Hepsi son derece yumuşak ve doğum ortamına saygılıydı.  Işığı açmıyor, gerekirse fısıltı ile konuşuyor, benimle iletişime girdikleri zaman bana yukarıdan bakmamak için yere oturuyorlardı.  Bu orada bulunduğum süre boyunca böyleydi.  Bütün sağlık çalışanları gebelerle konuşurken  göz hizasında olabilmek için gerekirse oturuyor, yere çömeliyorlardı.

Kasılmalar iyice yoğunlaşınca ebeme haber vermelerini istedim.  Ebem Petra’nın o hastanede ebelik yapma yetkisi yoktu ama bir arkadaşım, ikinci doulam olarak o da doğumda bulunacaktı.  Petra yola koyuldu, ben de bir süre sonra suya girmek istedim.  Ebelerden suyu doldurmalarını rica ettik.  Bir de suya girmeden önce açıklığımı öğrenmek istemiştim.  Ebelerden biri beni muayene etti ve henüz 3-4 santimde olduğumu ama serviksin çok yumuşak olduğunu bebeğim başıyla baskı yapmaya başladığında hızlıca açılacağımı söyledi.  Bebeğimin başı hala pelvisin içine doğru dürüst yerleşmemişti, bu da ilerlemeyi yavaşlatıyordu.  Ben yine de suya girmek, orada biraz rahatlamak istemiştim.  Küvetin olduğu odada mumlar yakmışlar,  masaj yağlarını yerleştirmişlerdi.  Tam küvetin ortasında yine tavandan sallanan bir ip vardı asılmak için.  Doğum için ideal ortamdı.   Saat 2:30 gibi Petra da gelmişti. Kasılmaların bir kısmını da burada karşıladık.  Bu sefer su bana geçen doğumdaki kadar iyi gelmemişti.

Kasılmaları dışarıda daha kolay atlatabildiğimi düşünerek çıkmak istedim ve tekrar doğum odasına geçerek devam ettik. Bir müddet sonra kasılmalarım yavaşladı ve neredeyse tamamen durdu.  Zaten karanlık ve çok rahat olan bu odada ben uyumaya başladım.  Sabaha karşı ebelerin görev değişimi oldu ve benimle ilgilenmeye yeni bir ebe geldi.  Juliayı önceki günden tanıyordum ve sevmiştim.  Doğumumdan onun buluncağına sevindim.  Julia geldiğinde beni yeniden muayene etmek istedi.  Henüz 5 santimdeydim.  Bir süre daha beni kendi halime bıraktıktan sonra geldi ve hadi artık bu doğumu hızlandıralım dedi.  Beni ayağa kaldırıp hareketlendirdi, homepatik ilaçlarla destek verdi.  Kasılmalar geri gelmişti ama tam anlamıyla efektif değillerdi.  Bebeğin başı hala çok yukardaydı.  Bu arada NST sonuçları da çok harika değildi.  NSTyi daha sıklıkla bağlamaya başladılar.  Julia artık yanımızdan ayrılmadı.  NSTyi yakından takip etmek istiyordu.  Öğlene doğru damar yolu açmak istedi.  (Herşeyin doğal ilerlediği bir doğumda bu hastanede damar yolu açılmıyor.)  Doğumu ilaçla aniden durdurması veya hızlandırması gerekebileceğini açıkladı.  Ben artık huzursuz olmaya başlamıştım.  Damar yolu açılırken bayağı bir ağladım. Önceki gün olumsuz bir deneyim yaşadığım bir doktorun damar açma işlemi için gelmesi de beni huzursuz etmişti.  Doğumumun geri kalanına belirgin bir şekilde hakim olan korku hissi sanırım bu sıralarda filizlenmişti.

Ah o korku yok mu!  Doğumumla ilgili bütün hislerimi bambaşka yaşamama neden olan korku…İkinci doğumuma kadar hiç doğum korkusu yaşamadım.  Yani elbette ilk doğumumu beklerken heyecanla karışık acaba yapabilir miyim, çok mu acıyacak gibi hisler yaşadım ama gerçek anlamda bir korku yaşamadım.  Doğum bana göre hayat kadar riskliydi.  Her zaman herşeyin mükemmel olmayabileceğini biliyordum ama nasıl hayatın akışında bir ölüm korkusu yaşamıyorsam doğumdan da korkmuyordum.  İlk doğumum süresince bir an bile aklıma korkmak gelmemişti.  Üstelik de bu seferki kadar ideal olmayan, klasik bir hastane ortamında doğum yapmıştım.

Eğitimlerimizde hep korku, gerginlik, ağrı üçgeninden bahsediyoruz.  Doğum sırasında rahatlayabilmek için korkuların üstesinden gelmeye çalışıyoruz.  Ama işte bu korku bir şekilde benim doğumumda belirdi…

Damar yolu açıldıktan sonra bir süre daha kasılmaların kendiğinden çalışmalarını bekledik.  Julia bu arada hala arkaya dönük olan cerviksimi bir kasılma sırasında eliyle öne doğru döndürdü (bu müdaheleyi daha önce hiç duymamıştım).  Bundan sonra bir anda 8 santime gelmiştim.  Sonunda artık bebeğimin bir miktar baskı yapmaya başladığını hissetmiştim.  Yine de kasılmalar bebeğin çıkmasını sağlayacak kadar efektif değildi.

 Saat 11 gibi artık bir miktar suni sancı vermek istediler.  Ben de kabul ettim.  Artık sürekli NSTye bağlıydım.  Zaten doğum boyunca uzun süreler bağlı kaldığım alet beni çok rahatsız etmişti.  Hareketimi çok da fazla kısıtlamıyordu.  Yine ayakta veya istediğim başka bir pozisyonda kalabiliyordum.  Hatta suda bile dinleme yapabilecekleri makineleri vardı.  Ama NSTye bağlı olduğum süre boyunca herkesin gözü makinedeydi.  Ben dahil!  Kasılma sırasında ister istemez kalp atışına ne oluyor diye bakıyordum.  İçe dönmem gereken bu anlarda bir makineye bakarak endişelenmek çok saçmaydı.  Sürekli monitoru göremeyeceğim bir tarafa doğru çeviriyordum.  Ama tabii hem beni hem de monitorü görmek isteyen ebe bir süre sonra tekrar bize doğru döndürüyordu.

Öğlene doğru sanki yavaş yavaş ıkınma hissim geliyordu.  İşte bundan sonrası benim için neredeyse tamamen korku içerisinde geçti.  Detayları hayal meyal hatırlıyorum.  Julia tedirgin bir tavırla oda içerisinde bir oraya bir oraya hızlı hızlı hareket ediyordu.  Koridorda bir çığlık ve koşuşturan insanların sesini hatırlıyorum.  Julia’nın benim ebeme ‘Doğumhanede doktor kalmadı.  Birşey olursa sen ve ben halletmek zorundayız.’ gibi birşey söylediğini hatırlıyorum Almanca.  Acilen sezaryene alınan bir anneymiş, soradan öğreniyorum.  Sonra bir an ‘Bebeğin artık çıkmak istiyor’ diyor Julia.  ‘Bu bebeğin şimdi doğması lazım.’  Ayağa kalkmamı, tam kasılma geldiğinde çömelerek ıkınmamı istiyor. Ben ıkınma hissim olmadığı halde deliler gibi ıkınmaya, bebeğimi çıkarmaya uğraşıyorum.  Herkesin gözü alette.  Bu ıkınma ile çıkmazsa bebeğim ölecek diye düşünüyorum…Oysa ki bebeğim çıkmaya hazır değil biliyorum.  Ikınırken çığlık atıyorum.  Ama geçen doğumumda yaşadığım aslanlar gibi kükremeye benzemiyor bu çığlıklar.  Ölüyor, ölüyorum  ve çaresizim hissiyle ıkınıyorum.  İşte bu hayatımda yaşadığım en kötü his… ‘Neler oluyor?  Bebeğim iyi mi?’ diye soruyorum sürekli.  Panik içindeyim diyorum. Kimse birşey söylemiyor.  Ya da bana öyle geliyor.  Daha da çok korkuyorum.  Neden herkes panik içinde diye soruyorum.  Ses yok.  Bu arada odaya bir de doktor gelmiş, izliyor.  Julianın eli gereğinden fazla içimde.  Birşeyler yapıyor, ama ne?  Sonradan öğreniyorum ki amniotik keseyi patlatmış.  Julia Petra’ya ‘Bir de sen bak’ diyor.  Bu sefer de Petra muayene ediyor.  Ben bu arada çömelmiş bir pozisyonda ıkınıyorum.  Sonunda doktor diyor ki ‘Daha ıkınmaya hazır değilsiniz.  Boşuna yoruluyorsunuz.’  Evet, diyorum.  Hazır değilim, neden ıkınmamı istiyorsunuz?  Sonra kalkıp yatağın üzerinde geçiyorum.  Ve içimdeki gücü, o ilk doğumdan tanıdığım hayvani gücü bularak bu sefer bebeğimin de isteğiyle yeniden ıkınmaya başlıyorum.  İşte hatırladığım doğum böyle birşeydi.  Sonra tekrar ayağa kalkıyorum ve yine bir telaş başlıyor.  Kendime göre bir pozisyon bulmaya çalışıyorum. ‘Bana bak’ diyor Julia, ‘arkanı dönme’.  Beni yine ayağa kalkıp, ıkınırken çömelmeye yönlendiriyor.  Bedenim bunu istemiyor, biliyorum.  Ama bebeğin çabuk çıkması lazım diyorlar.  Dediklerini yapıyorum.  İlk doğumumda kocaman bir bebek doğurdum.  Canım acıdı diyemem.  Bu sefer canım acıyor.  Hem de çok fazla.  Ve korkuyorum.  Bebeğimin öleceğinden korkuyorum.  Canım korktuğum için acıyor.  Onu da biliyorum.  Bütün bunlar çok sürmüyor.  Dakikalar sonra bir bakıyorum bebeğim yerde koyu renk bir sıvının içinde yatıyor.  Birkaç saniye donmuş bir şekilde bakıyorum.  Canlı mı diye düşünüyorum.  Sonra Petra’nın sesini duyuyorum.  Al bebeğini diyor.  Yerden alıp sarılıyorum.  Sıcacık, vıcık vıcık ve capcanlı.  Deliler gibi ağlıyorum.  Çok şükür.  Yaşıyor.  Hissettiğim tek şey bu.  Bebeğim yaşıyor, çok şükür.  İlk doğumumdaki yaptık, başardık, çok güçlüyüz hissimden eser yok.  Yalnızca şükran ve bol göz yaşı.

Bundan sonrası ise muhteşem.  Bebeğime benden başka kimse dokunmuyor.  Onu yerden ben alıyorum.  İlk ben dokunuyorum.  Yine bakışıyoruz deli gibi.  Onun da Tane gibi bambaşka bir yerlerden gelen bakışları var.  Ben seni tanıyorum diyor bakışlarıyla.  Konuşuyorum, birşeyler söylüyorum.  Şimdi hatırlayamıyorum ne dediğimi.  Bizi anlıyor diyorum.  Öyle bir bakıyor ki bizi anladığından eminim zaten.  Nur bu sırada diyor ki ‘Bizi anlıyorsan gözlerini kırp’  O da hemen gözlerini kapatıp açıyor.  Alp ve Nur’la birlikte onu karşılıyoruz.  Hoşgeldin diyoruz.  Beş dakika içinde oturduğum yerde emzirmeye başlıyorum.

Biraz sonra destekle yatağın üzerine geçiyoruz.  Kayra, Alp ve ben orada dinleniyoruz.  Kimse odaya gelmiyor, bebeğimi almıyor, dokunmuyor…Bir ara doktor kucağımdayken Kayra’ya dokunmak için izin istiyor.  1 dakika içinde kucağımda muayenesini yapıyor.  Bizi orda saatlerce kendi halimize bırakıyorlar…Kayra doğar doğmaz Alp evi arıyor.  Annem ve kızım bize doğru yola çıkıyorlar.  Tane yolda takside uyuya kalmış.  Uyuyan kızımı da doğumhaneye yanımıza alıyor, dördümüz doğum yaptığım odadaki yatakta dinleniyoruz…

3-4 saat sonra bir ebe geliyor (Bu başka bir ebe çünkü bu arada yine bir görev değişimi oluyor), duşa girmeme yardım ediyor.  Duşta çok ağlıyorum.  Önümdeki 4-5 gün boyunca her duşa girdiğimde ağlayacağım zaten.  Akan suyla birlikte yaşadığım korkunun akmasına izin veriyorum, yaşanaların şokunu atlatmaya çalışıyorum.

Görev değişiminden önce Julia odamıza gelip veda etmişti.  Yaşadığım hisler yüzünden ne kadar üzgün olduğunu söyleyip doğumu konuşmak için onu ne zaman istersem arayabileceğimi söylemişti.  Zor bir doğum olduğunu, komplikasyonlar olduğunu ama bebeğimin sağlığı için doğumun hiçbir aşamasında endişe duymadıklarını belirtmişti.

Nitekim birkaç hafta sonra Julia evimize geldi.  Uzun uzun konuştuk.  Ters giden neydi, neden korku duydum anlamaya çalıştım, çalıştık.  Petra ile yine günlerce konuştuk.  Kordonun dolanmış olduğunu –ki bu tek başına bir sorun değil -, Julia’nın sezaryen kararı vermek için nöbetçi doktorlardan baskı gördüğünü falan bu aşamada öğreniyorum.

Sonunda vardığım yer şu oldu:  Bazı olayların üstüste gelişi, ebenin bazı tavırları ve benim de zaten başından beri kendimi yüzde yüz güvende hissetmeyişim birleşince korku hissi belirdi.  Korku olunca doğumun ne denli farklı yaşanabileceğini gördüm.  Kadın gücünü elinden bırakınca, gücü elinden alınınca ne oluyor kendi içimde hissettim.  Benim de buraya gitmem, o hisse dokunmam gerekiyordu.  Şimdi biliyorum.

Bunları yaşayacağıma planlı sezaryen olsaydım da dedim.  İtiraf ediyorum.   Çok sürmedi bu his ama dedim.  Her bebek başka bir anneye ihtiyaç duyuyor.  Her doğum da farklı bir anne yaratıyor.  İşte bu doğum beni Kayra’nın annesi yaptı.

ciplak

Doğana Doğumda Kadın Hakları Derneği doğumda kadın haklarını savunuyor, bu konuda farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

Doğumda Kadın Hakları Bildirgesi ve Doğum Hikayeleri kitabında 8 maddelik bildirge doğum hikayeleriyle anlatılıyor.  Doğumda kadın ve bebek haklarını öğrenmek, ülkemizden şiddetsiz doğum hikayeleri okumak için Doğana’nın kitabını edinin!

Doğana Bildirgesinin 8 maddesi şöyle:

1. Gebelik, doğum ve lohusalık doğal süreçlerdir.

2.Her kadın gebelik öncesi, gebelik, doğum ve lohusalık dönemlerinde yeterli bilgi, eğitim ve kaliteli sağlık hizmeti alma hakkına sahiptir.

karisik

3.Doğumun merkezinde kadın vardır.  Doğum süresince aktif olabilimelidir.

4.Mahremiyet hakkı gebelik ve doğumun vazgeçilmez parçasıdır.

5.Her gebe doğumun başından sonuna kadar istediği kişilerden kesintisiz destek alabilmelidir.  Buna kendi yakınları, ebesi ve doulası (doğum destekçisi) dahildir.

6.Kendisine ve bebeğine yapılacak her türlü tıbbi girişim konusunda kadın doğru ve tarafsız olarak bilgilendirilmelidir.  Bu konularda kadının karar hakkına saygı duyulmalıdır.

basakdoganacollage

7.Anne ve bebek bağı doğum sırasında ve sonrasında korunmalı ve desteklenmelidir.

8.Anne ve bebeğe,  kamusal alanlarda  rahatsız edilmeden, çalışma hayatında ise kısıtlanmadan, özgürce emzirme ve benzeri temel analık ihtiyaçlarını karşılayacak koşullar sağlanmalıdır.